Girişimcilik Ve İnovasyon

Gelecek Girişimle Kazanılır…

“Sosyal Girişimcilik” Nedir?

Geniş çerçeveli sosyal problemleri teşhis etmek ve çözmek için bir sosyal girişimciye gereksinim duyulur, çünkü bir sosyal girişimci, tüm sistem dönüşene dek yılmadan çalışmayı sürdürebilecek vizyon ve kararlılığa sahiptir. Geleneksel hayat tarzından modern hayat tarzına yönelmiş olan toplumların mesleki, kurumsal ve davranışsal değişiklikleri ve talep ve beklentilerdeki sürekli artışlar ekonomik, siyasal ve sosyal yapıyı etkilemektedir. Bu değişimler sonucunda; eski toplumsal, kültürel ve ekonomik bağlar yerini, Sivil Toplum Kuruluşları olarak kendisini gösteren ve toplumsal sorunlara etkili ve uzun dönemli çözüm bulma sürecine aktif olarak katılmak isteyen bireylerin oluşturduğu güç ve birliktelik odaklarına bırakmıştır. Nitekim günümüzde eğitim, sağlık, demokrasi, insan hakları, ekonomik kalkınma, işsizlik, turizm, yoksulluk, barış, alt yapı gibi hayatın her alanındaki sorunlara çözüm bulmada kamu sektörü olarak devlet ve özel sektörle birlikte üçüncü bir dinamik olan STK’lar da faaliyet göstermeye ve gün geçtikçe artan önemlerini daha fazla hissettirmeye başlamışlardır.

Tarihsel gelişim süreci İkinci Dünya Savaşı’na dek uzanan sosyal girişimcilik kavramının uygulama boyutu Muhammet Yunus ile 1970’li yıllarda bir kez daha önem kazanmıştır. Nitekim, 1974 yılında gerçekleştirdiği eylemi ve düşüncesiyle; ekonomik, ideolojik ve siyasal önyargıları hiçe sayarak kendi projelerini kabul ettirmeyi başaran Muhammed Yunus’un uygulamaya taşıdığı “Sosyal Girişimcilik” kavramı, ona bu alanda 2006 Yılı Nobel Barış Ödülü’nü getirmiştir.

Sosyal girişimcilik kavramının kurumsallaşmasında ise, 1980 yılında William Drayton tarafından kurulan ASHOKA’nın önemli bir payı olmuştur. Kuruluş amacı “Sosyal Girişimciliği” desteklemek ve bir sektör olarak algılanmasını sağlayarak bu sektörü destekleyen mekanizmaları oluşturmaya çalışmak olarak belirlenen ASHOKA, sosyal değişimin toplumların içinden doğduğu anlayışına vurgu yapmıştır. Böylece, kuruluş; toplum içindeki her bireyin bir ‘değişim oluşturucusu’ (changemaker) olma potansiyeline sahip olduğu fikrini benimsemiş ve sosyal girişimcilerin her birini, toplum için diğerlerine kendilerinin de değişim oluşturabileceklerini gösteren bir rol modeli olarak kabul etmiştir. Diğer yandan, kuruluş; sosyal girişimcilere sadece değişim oluşturdukları ve içinde bulundukları toplumu geliştirdikleri için değil, aynı zamanda toplumun diğer üyelerine sivil katılım yolunu da açtıkları için yatırım yapmayı hedeflemiştir. ASHOKA; gençlik eğitimi ve gelişimi, çevre, sağlık, insan hakları, yurttaş girişimi ve ekonomik gelişme alanlarında çalışan tüm sosyal girişimcileri desteklemeyi amaç edinmiştir.

Yeniliklere açık girişimcilerin; sadece iş dünyası kapsamında değil, sosyal dünya kapsamında üstlendikleri rolün arttığı günümüz dünyasında sosyal girişimcilik kavramının da önemi artmıştır. Böylece, toplumsal sorunların çözümünde önemli bir misyon üstlenen şirketler bunu sosyal girişimcilik faaliyetleriyle gerçekleştirmeye çalışmışlar ve tarihsel süreçte çarpıcı sosyal girişimcilik örnekleri ortaya çıkarmışlardır. Toplumsal dönüşümün önemli araçlarından birisi olarak ortaya çıkan sosyal girişimcilik; sadece iş dünyası ve devletin değil; STK’ların da toplumsal sorunlarla mücadelesinde önemli birimler haline gelmesine yol açmış ve bu konuda Sivil Toplum Kuruluşlarının duyarlılıklarının gün geçtikçe artmasını sağlamıştır.

İçerisinde bulunduğumuz 21. yüzyılın küresel dünyasında; ekonomik, sosyal, kültürel vb. amaçları gerçekleştirmek için çeşitli alanlarda kurulan ve faaliyetlerini yürüten STK’ların sayısı da hızla artmıştır. Böylece, milli ekonomide önemli düzeylerde yer almaya başlayan STK’lar, ulusal ve uluslararası arenada karar alma mekanizmalarını çeşitli düzeyde ve şekilde etkilemeye başlamışlardır. Bu bağlamda, STK’ların; sorunların saptanması, yeni değerler ve normların ortaya konulması, ihtiyaçların karşılanması, uluslararası çatışma ve anlaşmazlıkların çözümü ve uluslararası ittifakların (işbirliklerinin) oluşturulması ve toplumsal sorunların çözümünde önemli roller üstlenmesi gibi küresel konulara karşı duyarlılıkları ve etkileri artmıştır. Böylece, uluslararası sorunların dünya gündemine taşınması ve belli konularda ortak değer yargılarının oluşturulmasında STK’lar önemli roller üstlenmeye başlamışlardır (VI. Uluslararası STK’lar Kongresi davet yazısı).

Sosyal girişimcilik

Sosyal girişimcilik ve sosyal inovasyon aynı anlamı taşımaz, ancak sosyal girişimciliğin var olmadığı bir ülkede sosyal inovasyondan bahsetmek çok gerçekçi olmayacaktır. Sosyal girişimcilik, ortaya çıkan fikirlerin sosyal değişim ve değer oluşturması için organizasyonlar boyutuna indirgenmesidir. Dünyada bu konuda başlatılan girişimlerin 2000’li yılların başında hız kazandığını görüyoruz. Bu girişimlerin sonucunda sosyal girişimcilik ve sosyal inovasyon kültürünün yayılımı için en etkin yapılanmalardan olan “insani girişim fonları” öne çıkmaya başlıyor. Insani girişim fonlarının işleyiş prensibinin anlaşılması sosyal inovasyon ve girişimciliğin gelişimi için stratejik bir planlamada çok önemli bir yer tutuyor. Bu konudaki büyük girişimlerden EVPA-Avrupa Hayırsever Girişimciler Birliği’nin tanımına göre bu fonlar konvansiyonel risk sermayesi mantığından yola çıkarak EVPA gibi şemsiye kuruluşların organize ettiği çalışmalar ile yeni sosyal girişimleri, sivil toplum kuruluşlarını veya kâr amacı gütmeyen kuruluşları finanse ediyorlar. EVPA çatısı altında destek sunan kişi veya kuruluşlar yatırım sistemi olarak bu sosyal girişimleri finanse ettikten sonra yönetiminde birinci elden rol oynayarak sürdürülebilirlik kazanan organizasyonların yönetiminden çekilmeyi benimsemiş durumdalar. Söz konusu maddi destekler genelde hibe yoluyla yapılsa da, bazı sistemlerde yatırımcı pazara göre çok düşük faizlerle kredilendirme yolunu seçebiliyor. Bu sistemin temelinde finansal sürdürülebilirliği olan, ilgili kuruluşlar ve ortakları için değer oluşturabilen ve en önemlisi kendi ayakları üzerinde durabilen organizasyonlar oluşturma amacı yatıyor. EVPA benzeri bir organizasyon olan “Silicone Valley Community Fund-Silikon Vadisi Toplum Fonu” konuya tamamen farklı bir yaklaşım getirerek maddi bağış yapan kişilerin oluşturdukları fonu bu kuruluş altında özerk bir vakıf haline getirerek yönetmelerini sağlıyor. Bağışçılara operasyonel, hukuki ve benzeri destekler sunan bu fon şu anda büyüklük olarak 1,9 milyar dolar sınırını aşmış durumda.

Peki, merkezileşmiş büyük fonların oluşturacağı ölçek olarak büyük sosyal girişimler yerine küçük ve tabana yayılmış girişimlerin önemi nedir? Kişisel veya kurumsal sosyal sorumluluk fonlarının gerekliliği, gücü, başarıları ve yarattığı pozitif etki tartışılamaz. Ancak gerçek bir sosyal girişimcilik kültürünün oluşması ve etkilerinin tabana yayılması için bu fonların “hayırsever girişimci fonları” olarak davranarak yeni organizasyonların ve yeni “karizmatik liderlerin” ortaya çıkmasını sağlamaları gerekir. Tek ve büyük bir fonun merkezi yaklaşımı stratejik hedefler belirlemekte işe yararken, ülke çapında topyekün bir sosyal girişimcilik fırtınası tetiklemenin tek yolu, bu fonların yeni liderlere ve organizasyonlara yardımcı olarak etki alanını genişletmesidir.

Sosyal girişimciliğin kalkınmadaki önemi

Mevcut akademik literatür incelendiğinde, sosyal inovasyon ile ekonomik kalkınma politikaları arasındaki bağlantının şimdilik net bir biçimde kurulmadığı görülür. Ulusal Inovasyon Girişimi tarafından bir motto olarak benimsenen Toplumsal Refah için Inovasyon ifadesinin gereği, bu bölümde bu bağlantı üzerinde 20’den fazla kaynağı detayıyla incelemiş bir araştırmacının bulgularını paylaşacağız:

1. Ekonomik Kalkınma: Sosyal girişimciliğin oluşturduğu birincil ve en önemli ekonomik değer istihdam oluşturmaktır. Çeşitli hesaplamalara göre sosyal girişimcilik sektöründe çalışanların büyüklüğü (toplam istihdam içinde) yüzde 1 ila 7 arasında değişmektedir. Ikincil olarak dikkate alınan önemli katkı, sosyal girişimlerin toplum içerisinde istihdam dezavantajı ile karşı karşıya kalan; uzun süre işsiz kalanlar, engelliler, evsizler, cinsiyet ayrımı ile karşılaşanlar gibi ayrıma tabi olmuş vatandaşlara istihdam sağlayabilmeleridir. Prof. Yunus tarafından kurulan Gramen Bankası’nın verdiği mikro krediler ile 6 milyon mikro girişimci kadının ekonomik durumlarında iyileşme kaydedilmiştir.

2. Inovasyon/yeni ürün ve hizmetler: Sosyal girişimler toplum için önem arz eden sosyal ve ekonomik kalkınma alanlarında yeni ürün ve hizmetler yaratabilmektedir. AIDS, akıl hastalıkları, düşük eğitim düzeyi, suç, uyuşturucu kullanımı gibi alanlarda bu tip girişimlerin yenilikçi ürün ve hizmetler ortaya koyabildikleri dikkati çekiyor. Bu tip çalışmaların kamu sektörüne de transfer edilebildiği de dikkat çekmektedir. Örneğin, Brezilyalı sosyal girişimci Veronica Khosa, AIDS hastaları için ev bakım modeli geliştirmiş, bu model Brezilya Hükümeti’nin sağlık politikasında değişikliklere neden olmuştur.

3. Sosyal Sermaye: Toplumsal sermaye, sosyal girişimciliğin ekonomik sermayenin ötesinde oluşturduğu en önemli değerdir. Toplumsal sermayeyi inşa edebilmiş en önemli ekonomiler arasında Almanya ve Japonya ekonomileri gösterilmektedir. Bu iki ülkenin ekonomik başarısının arkasında sürdürebildikleri uzun süreli ilişkiler ve işbirliği ahlakının önemli rolü olduğu belirtilmekte, bu özgün kazanımların da endüstriyel kalkınma ve inovasyonda önemli girdiler olduğu kabul edilmektedir. Dünya Bankası da çalışmalarında toplumsal sermayenin fakirlik düzeyinin düşürülmesinde ve sürdürülebilir insani gelişmede öneminin altını çizmektedir.

4. Eşitliğin Desteklenmesi: Sosyal girişimcilik, bir toplumun tüm kaynaklarının daha eşitlikçi bir anlayışla dağıldığı yapıya kavuşmalarında destek olabilmektedir. Prof. Yunus tarafından kurulan Grameen Bank dezavantajlı konumda bulunan kadınlara destek olmuş, Amerikalı sosyal girişimci Schramm kurduğu yapıyla düşük gelir grubundaki çok sayıda lise öğrencisinin yüksek öğretime devam etmelerini sağlamıştır.

Sosyal inovasyon ürün, hizmet, süreç, pazarlama ve organizasyonel gibi diğer inovasyon çeşitlerinden bağımsız olarak düşünülmemelidir. Bu tür inovasyon faaliyetleri olmadan sosyal bir gelişim ve dönüşüm de düşünülemez. Bundan dolayı hem firmaların pazar stratejileri ve rekabeti hem de inovasyon faaliyetinin toplumsal etkisi boyutu göz önüne alındığında sosyal inovasyon daha da önemli hale gelmektedir. Şirin Elçi’nin de kitabında bahsettiği gibi; toplumsal inovasyonun yetersiz olması durumunda diğer inovasyon faaliyetleri ekonomik ve toplumsal şartların iyileşmesine yeterli katkıyı sağlayamaz. Ayrıca günümüzde firmalar toplumsal sorumluluk kavramında sosyal inovasyona doğru geçiş yapmaktadır. Bundaki temel amaç hem toplum hem de şirketin kendisi için getirisi yüksek ve sürdürülebilir bir sistem oluşturmaktır. Özet olarak sosyal inovasyon hem toplumsal hem de firmalar bazında önemli bir getiri sağlayan önemli bir sistem ve süreçler bütünüdür (Cemil Arıkan, Eylül 2008, bilgi çağı)

Girişimciliğin yalnızca ticari alanla sınırlandırıldığı, toplumun sosyal sorunlarına çözüm arayanlara ise hayalci denildiği bir dönemde sosyal girişimcilik, toplumların kalkınmasında önemli rol oynamıştır. Sosyal girişimciler yüzyıllardır toplumların alışılagelmiş davranışlarını değiştirerek dönüşümlere yol açmışlardır.

“İnanırsan yapabilirsin” sözü gerçekten de herkes için geçerlidir. Yapılan işlerin kapasitesi değişebilir, ama herkesin toplumsal sorumlulukta üstlenebileceği ve başarabileceği işler olduğu da bir gerçektir. Unutulmaması gereken en önemli nokta, toplumun yapısına özgü ve halkı kavrayabilecek yenilikçi çözümler üretebilmek gerektiğidir ki bunun için de ileri görüşlü olmak gerekir.

Sosyal girişimcinin görevi, toplumda yaşanan bir sorun olduğunda, bunu fark ederek gerekli çözümleri üretmektir. Sosyal girişimci neyin yolunda gitmediğini bulur, toplumu yeni sıçramalara ikna eder ve sistemi değiştirerek sorunun ortadan kalkmasını sağlar. Sosyal girişimciler yalnızca balık vermek ya da balık tutmayı öğretmekle yetinmez, balık endüstrisinde bir devrim oluşturana dek dinlenmeksizin çalışırlar.

Geniş çerçeveli sosyal problemleri teşhis etmek ve çözmek için bir sosyal girişimciye gereksinim duyulur, çünkü bir sosyal girişimci, tüm sistem dönüşene dek yılmadan çalışmayı sürdürebilecek vizyon ve kararlılığa sahiptir.

Sosyal Girişimci Kimdir?

Bir sosyal girişimci, toplumun karmaşık sorunlarına çözümler üretir. Çözüm üretirken de daima olaylara olumlu yaklaşır. Eleştirdiği her şeyin bir gün bir şekilde çözülebileceğine inanır. Girişimci, genel anlamda, üretim için gerekli kaynakları bir araya getiren kişidir. Girişimcilik de, girişimcilerin risk alma, fırsatları kovalama, hayata geçirme ve yenilik yapma süreçlerinin bütünüdür. Bu yüzdendir ki hem şirket kurma süreci hem de yenilikler yapma süreci girişimcilik kapsamındadır.

Sosyal girişimci ise, tıpkı özel sektör girişimcilerinde olduğu gibi risk alarak toplumsal alanda yenilik yapan kişidir. Fırsat yaratır, risk alarak fikrini gerçekleştirmeye çalışır. Hedefi, toplumsal sorunların toplumla uyuşan, yeni, özgün yollarla çözümlenmesidir.

Çünkü ticari girişimci başarılı olamadığında kendisi ve yakın çevresi zarar görür, ama sosyal girişimci yanlış yaptığında toplum zarar görebilir. Sosyal girişimci, yaşadığı toplumda ortaya çıkan sosyal aksaklıkları fark ederek o güne kadar akla gelmeyen ya da cesaret edilmeyen bir yaklaşımla sorunların üzerine giden; üretken, ısrarcı, duyarlı, gerçekçi tavırları ile fark oluşturan ve toplumun güvenini kazanan kişidir.

Sosyal girişimci bunu yaparken

a) Bir sorunu tespit eder,

b) Yeni bir proje üretir,

c) Yeni bir yöntem geliştirir,

d) Yeni bir kaynak oluşturur,

e) Kendinden sonra projenin sürdürülebilmesi için yöntem bulur.

Sosyal girişimciler, ticari girişimcilerin de sahip olduğu vizyon, üretkenlik ve olağanüstü kararlılık gibi özellikleriyle, yaşamlarını toplumsal sorunlara yeni çözümler üretmeye adamış olan kişilerdir. Her kültürde bulunan bu özgün bireyler kendi alanlarında (çevre, eğitim, sağlık, insan hakları, toplumsal gelişme), bir sonraki adımı öngörebilirler ve bu öngörü toplumun benimsediği bir oluşum hâline gelinceye kadar da yılmadan projeyi takip ederler.

Sosyal Girişimcinin Sahip Olması Gereken Kişisel Özellikler

Ø Toplumsal sorunların farkında olmak,

Ø Başarılı olma isteği,

Ø Mücadelecilik ve azim,

Ø Sorumluluk ve risk alabilme arzu ve yeteneği,

Ø Üreticilik ve fırsatları sezebilme yeteneği,

Ø Planlı çalışma ve araştırma yeteneği,

Ø Başkalarıyla çalışabilmek, onlara güvenebilmek ve ilişki içerisinde olduğu kişilere güven verebilmek,

Ø Eksikliğini, sınırlarını bilmek ve tavsiyelerden yararlanabilmek,

Ø Zor şartlarda ağır çalışmalara hazır olmak,

Ø Kendini geliştirme arzusu,

Ø Başkalarını etkileyip onları da çalışmaya katabilmek.

Sosyal Girişimcinin Hayat Basamakları

a. Çıraklık

> Yetenek ve tecrübe kazanılır.

> Toplumun sorunları belirlenir.

> Yeni fikirler oluşturulur, araştırılır ve tanıtılır.

b. Fikri Hayata Geçirme (Ustalık)

1. Basamak

> Bütün zaman / enerji yeni fikirlerin uygulanmasına adanır.

> Programın modeli ve temeli kurulur.

> Çevreden destek alınır.

2. Basamak

> Fikir, bölgesel ve ulusal alanda yayılır.

> Kurum ve kaynaklar bir araya toplanır.

> Üretilen fikir takdir edilecek hâle gelir.

3. Basamak

> Yeni fikir ve uygulamalar topluma uyarlanır.

> Bu uygulamalar sonucunda toplumda geleneksel alışkanlıklar değişir.

> Girişimci yeni projeler geliştirmeye ve sosyal alanda çalışmaya devam eder.

Sosyal Girişimciyi Nasıl Tanırsınız?

> Yeni Fikir: Toplumsal bir ihtiyacı çözecek yeni bir fikre sahiptir.

> Üreticilik: Hedef tespitinde ve sorun çözümünde yaratıcıdır.

> Girişimcilik: Sonuna kadar fikrinin peşinden gider.

> Sosyal Etki: Fikrin etki alanını toplumun büyük bir kesimini kapsar duruma getirir.

> Etik Doku: Çevresinde ona inananlardan oluşan kişiler toplanır.

Yapılan araştırmaya göre sosyal girişimcilerin çalışmaları beş yılın sonunda:

> Başkaları tarafından yüzde 88 kopyalanıyor,

> Proje yüzde 59 oranında ulusal politikayı değiştirmeyi başarıyor,

> Çalışmaların yüzde 97’si devam ediyor,

> Çeşitli ulusal veya uluslararası kuruluşlar yaratıcı fikirler yarışması açıp toplumun dikkatini çekecek, fark oluşturucu projeler arıyor.

Diğer STK’lar ve bazı yerel yönetimler sosyal girişimcilerin kullandığı çözüm yöntemlerini taklit etmeye başlamışlardır. Bu taklit edilme, ticari girişimciliktekinin aksine sosyal girişimcinin arzu ettiği bir şeydir. Çünkü böylelikle toplumda bir değişim başlayabilir. Hâlbuki iş dünyasında rekabetin acımasızlığı nedeniyle kişinin fikrini rakiplerinden saklaması gerekmektedir. Buradan da anlaşılabileceği gibi, sosyal girişimci temel özellikler bazında ticari girişimci ile aynı özelliklere sahip olsa da felsefi olarak tamamen farklı bir algılama ve davranış sergilemektedir. Bugün Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi büyük kuruluşlar bile toplumsal sorunların çözümünde üretken fikirler aramaktadır. Çünkü toplumsal sorunların çözümünde kullanılan alışılagelmiş yöntemler halkın ilgisini çekmediği gibi, STK ya da kamu kurumları da bu çözümleri uygulama noktasında isteksiz davranmaktadırlar (Hülya Denizalp, Toplumsal Dönüşüm İçin Sosyal Girişimcilik Rehberi, STGM)

Özetle sosyal girişimcilik

• İşletmelerin gücünü sorumlulukla dengeler

• Satışlarda, pazar payında ve karlılıkta sürekli artış sağlar

• İşletmenin toplumsal imajını yükseltir

• Nitelikli çalışanları çekme ve elde tutma olanağı sağlar

• İşletmeye yatırımcılar ve mali analiz uzmanlarının sempatisini ve ilgisini artırır.

Sosyal girişimcilikte gönüllülük esastır. Bu özelliğinden dolayı da, işletmeleri olduğu kadar Sivil Toplum Kuruluşları’nı da içine almaktadır. Dünyada ve daha yakın bir zamanda olmak üzere Türkiye’de bugün sosyal girişimcilik alanında önemli projelere imza atan işletmelerin ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın sayısı giderek artmaktadır. (Gürgen, Haluk (2008), “Kurumsal İtibar Yönetimi ve Sosyal Sorumluluk”, 7.Sanayi Kongresi’nde Sunulan Bildiri)

İnsan, tabiatında olan “yararlı olma” duygusunu, parasal karşılık beklemeden bir amaca bağlanma, içinde bulunduğu topluma bir değer katma ihtiyacını yalnızca sivil toplum kuruluşlarında doyurabiliyor. Ve bu kuruluşlar, çok büyük sayıda insanın üretici, yapıcı potansiyelini ortaya çıkarıyor, bir amaca yönlendirerek tüm toplum için yararlı bir sonuca dönüştürüyor.

Bugün ABD’de 90 milyon kişi, yani yetişkin, üretebilir durumdaki nüfusun neredeyse tamamı haftada en az 3 saatini sivil toplum kuruluşlarında karşılıksız çalışmaya ayırıyor. 2010 yılında bu sayının 120 milyona, çalışma saatinin de 5’e çıkacağı öngörülüyor. İnsanları buna iten ise “katkıda bulunma”, “bağlanma” ve “yararlı olma” ihtiyacı. Fransa’da Toplumsal Sektör toplam istihdamın %4.2 bölümünü karşılıyor. Bu, hizmet sektöründeki istihdamın %10 gibi önemli bir oranına tekabül ediyor. Bu oran İtalya’da %2, Ingiltere’de %4 dolaylarında. Böylece Sivil Toplum Kuruluşları, anlamlı bir yaşamın ve sorumlu yurttaşlık bilincinin yaşama geçirildiği kurumlar haline geliyor.

İnsanlar mahallesine, kentine, ülkesine ve giderek dünyaya fark oluşturacak bir değer katmanın hazzını sivil toplum kuruluşlarında yaşıyorlar. Sivil toplum kuruluşları çevre sorunlarından sağlığa, eğitimden sakat haklarına kadar birçok alanda tek başına devletlerin yetersiz kalacağı küresel sorunlara çözümler getirmek üzere büyük insan ve parasal kaynakları harekete geçirebiliyor. Dünyaya baktığımızda çevre sorunlarına karşı duyarlılığı, sivil toplum kuruluşlarının başlattığı hareketler geliştirdi ve bu hareketler dünyanın en büyük petrol şirketlerine kararlarını geri aldırmayı başardı. Tarihte de köleliğin kaldırılması, “insan hakları beyannamesinin” kabul edilmesi, kara mayınlarının yasaklanması gibi önemli gelişmeler sivil insiyatifler sayesinde gerçekleştirilmiştir.

Sosyal girişimci olarak toplumsal sorunlara çözüm arayanların dikkat etmeleri gereken bazı ortak özellikler var: (1) Projelerin gerçek bir ihtiyaca cevap vermesi; (2) Bu amaçla kurulan kurumun güvenilir ve etkin bir yönetim kadrosu tarafından yönetilmesi; (3) İyi bir model oluşturulduğunda ekonomik olarak çoğaltılma fırsatının olması; (4) Projenin dönemsel masraflarını karşılayacak gelir kaynaklarına sahip olması; (5) Proje sonuçlarının ve faydalarının düzenli olarak ölçülerek şeffaflıkla paylaşılması.

Sosyal girişimcilerin dikkat etmeleri gereken bir başka kavram da “verimlilik”. Yakın geçmişe kadar bizim için verimlilik bir “iş” kavramıydı, “ticari” bir kavramdı. Toplum yararına bir iş yapmak söz konusu olduğunda “iyi niyet”, “özveri” gibi sübjektif güdüler yeterli görülürdü. Bir parçası olduğumuz Doğu kültürü de, “yüksek değerler” arasında saymadığı “ticari” kavramlarla düşünmeye de elvermiyordu. Verimlilik, verim almak, “kâr”la ilintili bir olgu olarak görülüyordu. Oysa artık biliyoruz ki, verimlilik, yalnızca ticari kuruluşlar için değil, bir işlev yerine getirmesi söz konusu olan her türlü kuruluş için geçerlidir.

Son olarak, iş hayatında olduğu gibi gönüllü kuruluşlarda da yeni fikirlerin test edilmesinde riskten korkmak, yaratıcılığı sınırlandırır. Bu konudaki anlayışımızı değiştirmek, denenmemişi denemek sosyal konularda önemli atılımların başlangıcı olabilir. Özetle, toplumsal gelişme iş dünyasında olduğu kadar, gönüllü kuruluşlarda da iyi yönetim, yenilikçilik sağlanır. Ülkemizde sosyal sorunların çözümü için bu anlayışa sahip sosyal girişimcilere ihtiyaç var.


Yorum bırakın